Blog yazarı: Duygu – Koray Koyunpınar
Tarih: 12.06.2015
yazının orjinal adresi: http://www.bizemikalsin.com/val-thorens-angry-boards-buyumeye-devam-ediyor/
18-25 Ocak 2014. Val Thorens, Fransa.
18 Ocak Cumartesi
Takside havaalanına doğru ilerliyoruz, saat 06:30 suları.. ve telefonlar titreşmeye başlıyor. Angry Boards whatsapp grubu kuruldu tam sene-i devriyesinde. Bu sefer yolculuk Val Thorens‘e. Yine 09:10 uçağıyla Lyon‘a uçuyoruz. Tam tamına 26 kişiyiz! Daha sonra 2 kişi daha katılacak ve Angry Boards 2014 grubu 28 kişi olarak tatiline devam edecek.
Lyon’a iniş bu sefer karlı değil. Geçen sene alabildiğine kar manzarasıyla bizi havaya sokmuştu, fakat bugün neredeyse İstanbul gibi, 8-10 derecelerde bir havayla karşılıyor bizi.
Yine aynı tur şirketinden ayarladığımız otobüse yerleşiyoruz bir an önce. Yol 3 saatten biraz daha uzun sürüyor. Dağa ulaşıp döne döne tırmanmaya başladığımızda da havanın yumuşaklığı hissedilmeye devam ediyor. Artık karın başlaması gerektiğini düşünüyoruz ama hala etrafta kar yok… 1500 metreleri geçtikten sonra artık başlıyor nihayet. 2300 metredeki Val Thorens’e ulaştığımızda şehrin içinden kayak ve board’larıyla geçen insanları görünce rahatlıyoruz. Ski-in ski-out deniyormuş buna, hemen her yere ayağınızda board’unuzla gidebiliyorsunuz neredeyse.
Hemen bu noktada biraz ansiklopedik – daha doğrusu wikipedik – bilgi verelim:
Val Thorens, Les Trois Vallées (3 vadi) ismi verilen bölgedeki kasabalardan biri. Saint-Bon, Allues ve Belleville isimli vadilerden oluşan bu bölge, birbirine sadece liftler ve pistlerle bağlı olan dünyadaki en büyük kayak alanı! Toplam 600 km’den fazla pist uzunluğu, saatte 260.000 kayakçı taşıma kapasitesi bulunan 183 adet lift ve 2000′e yakın kar makinesi, bölgenin devasalığı hakkında biraz daha net bilgi veriyor olabilir Bölgenin güneyinde bulunan Val Thorens dışında en çok bilinen diğer yerleşim birimleri ise Méribel ve Courchevel.
Val Thorens’i görür görmez, geçen yılki Val D’isere grubunda da bulunan Angry Board’lar arasında hemen bir karşılaştırma havası başlıyor ister istemez. Val Thorens, Val D’isere’e göre daha büyük, daha kalabalık bir yer. Kasabanın geniş bir kullanım alanı var. Pek çok market, dükkan ve restoranla dolu ilk bakışta. Biz Residence la Vanoise‘de kalıyoruz Sarıkaya ve Koyunpınar aileleri olarak. Merkez pist dağıtım noktasında hemen. Sarp ve Koray turizm ofisine, internetten odaları kiraladığımız Val Thorens Immobilier‘e gidip anahtarlarımızı alıyorlar. Bizim 2 kişilik, 27 m2 odamızın 1 haftalık maliyeti 355 Euro. Zorlayarak 3 kişi de kalınabilecek yer mevcut hatta. 1 tane çift kişilik 1 tane tek kişilik kanepe var. Küçük bir masa ve bir köşede mutfak. 2 tane elektrikli ocak, fırın, küçük boy buzdolabı ve hatta mikrodalga fırın. Tek eksiğimiz bulaşık makinası ama isteseler de sığabileceği bir yer yok. Kapıdan girişte küçük bir depo alanı var. Askılık ve boş bavulların ayakaltında durmaması için tasarlanmış. Gayet faydalı. Ve tabii küçük de bir tuvalet. 1 hafta için gayet şirin, ufacık bir ev burası.
Unutmadan ekleyelim, havlu ve çarşaflarımızı biz yanımızda götürdük ama istenirse 10-20 Euro civarında bir ücrete orada da kiralanabiliyor. Bazı odalarda da bunlar zaten bulunuyor, odayı alırken açıklamalara dikkat etmek gerek.
Eşyalarımızı odaya bırakıp biraz çevreyi keşfetmek ve market alışverişi yapmak üzere dışarı çıkıyoruz. Merkezi bir caddedeyiz. Biraz yürüdüğümüzde Carrefour ve Spar diye 2 marketi karşı karşıya görüyoruz. Spar bir hub şeklinde olan merkezin alt katında. Burada aynı zamanda spor merkezi, havuz, kafeler falan da var. Spar’ı Careefour’a göre biraz daha uygun buluyoruz fiyatlar açısından. Ev alışverişi önemli, eksik oldukça tamamlarız ama evin keyfi de kahvaltılarda, bazen akşam yemeklerinde ve board dönüşü yapılan peynir-şaraplarda çıkıyor doğrusu. Fransa‘daki kayak merkezlerinin en sevdiğimiz kısmı büyük ihtimalle marketlerindeki geniş ve ucuz şarap yelpazesi. Burada fiyata takılmadan 4-5 Euro’dan başlayan fiyatlarla harika şaraplar içebiliyorsunuz. İlk alışveriş için 3 şişe şarap seçiyoruz. (İçtikçe beğendiklerini yaz!!) Biraz ev ekonomisi yaparak sabun, tuz, yağ vb. mutfak ihtiyaçlarımızı evden getirmiş olmamıza rağmen, yumurta, makarna, tavuk, peynir ve cips çeşitleriyle dolu sepetimiz 92 Euro tutuyor. Odaya dönüp hem bavullarımızı hem de buzdolabını yerleştirip minik evimize tam anlamıyla yerleşiyoruz.
Akşam yemeği için Yeliz’in önerisiyle Steak Club‘a gidiyoruz. Burası çok sıcak bir dekorasyona sahip güzel bir restoran. Fiyatlarından da anlaşılıyor zaten. Hamburgerli, Fransız Kronenburg biralı güzel bir akşam yemeğinde tıkabasa doyuyoruz. Steak Club’ın bulunduğu sokak tam olarak bir barlar sokağı. Burada daha keşfetmek isteyeceğimiz çok güzel mekanlar olduğu belli. Yemek sonrası bulduğumuz en kalabalık bara giriyoruz, Cafe Snesko. Malesef 18-19 yaşında İngiliz gençlerle dolu, barmenlerin saat 22.00 itibariyle sarhoş olup sürekli birşeyler kırdığı ve müziklerin baya kötü olduğu bir yer burası. Biz yolculuğun da yorgunluğuyla erkenden eve dönüşe geçiyoruz. Bizden sonra bir kaç bar daha keşfedilmiş ertesi gün duyduğumuza göre.
19 Ocak Pazar
İlk günün hedefi saat 09:00?da buluşmak. 07:30da kalkıp kendimize güzel bir kahvaltı hazırlıyoruz. Enerjimizi toplayalım Emmental peynirli çırpılmış yumurta, üstüne evden getirilmiş baharat karışımından biraz, yanında domates, Tomme de Savoie veBaby Bel peynirleri, çay ve hatta odamızdaki filtre kahve makinasında yapılmış güzel bir kahvemiz var. Saat 09:00?da tam anlamıyla hazır olamıyoruz ilk günün dağınıklığı sebebiyle. Kahvaltı, giyinme, board’ların hazırlanması derken 09:30 gibi inebiliyoruz aşağıya. Herkes bizim gibi allahtan… Ekibin toparlanmasıyla ancak saat 10.00 gibi kaymaya başlayabiliyoruz. Bu yıl Türkiye?de henüz hiç kar olmadığı için herkesin sezon açılışı oluyor bu tatil. İlk lifte ulaşmaya çalışırken bayağı vasat bir haldeyiz.
Peclet Gondolu ile Glacier de Peclet?e çıkıyoruz. Sabah birçok insanla aynı anda orada olmamız sebebiyle biraz sıra beklemek durumunda kalıyoruz. Ama kapalı gondoldaki koltuklarda yukarı çıkışımız pek bir konforlu 3000 metrenin üzerinde olan bu tepeden normalde çok güzel manzara olurmuş ancak şansımıza hava kötü, çok rüzgarlı ve sisli. Lac Blanc pistinden kaymaya başlıyoruz, Goulet pistini takip ederek tekrar Peclet liftinin dibine iniyoruz. Buradan tekrar çıktıktan sonra bu sefer daha güneye (pist haritasına göre sağa), Portette telesiyejinin dibine kaymak için Christine pistine giriyoruz. Peclet?ten çıktıktan sonra kaydığımız bu pist, önceki gibi son derece zevkli. Yumuşak ve kaliteli kar sayesinde pistler harika bu yamaçlarda. Portette?ten çıktıktan sonra ise hızlıca Fond ve Plateau pistlerini kayarak Grand Fond gondoluna iniyor, bununla tırmandığımız 3000 metrelik Col de Rosael tepesinden de Falaise pistini kullanarak tekrar Grand Fond?un dibine gidiyoruz. Şimdiye kadarki tüm kırmızı pist seçimlerimiz gibi bu da gayet başarılı. Aynı liftle tekrar yukarı çıkıp bu sefer güney yönündeki seferimize devam etmek için uzun ve keyifli Mauriennaise pistinde kayıyoruz.
Saat 12:00?ye yaklaşıyor ama henüz kimsede açlık belirtisi yok. O yüzden daha yukarılara çıkma isteğine pek yüksek sesli itiraz gelmiyor, biz de Peyron ve Bouchettelesiyejlerini kullanarak 3230 metre irtifadaki Sommet des 3 Vallees?e çıkıyoruz. 3420 metrelik Point du Bouchet tepesinin hemen dibinde bulunan bu nokta, adından da anlaşılacağı gibi, Les 3 Vallees bölgesinin -lift sistemi ile çıkılabilen- en yüksek noktası. Yine kötü hava koşulları yüzünden buranın güzel manzarasına şahit olamadan kaymaya başlıyoruz. Zaten buraya çıkarken kullandığımız iki telesiyej de son derece eski model oldukları için korumasız ve yavaşlar, dolayısıyla yolda bile biraz üşüdüğümüz için son sandalyeden iner inmez fazla zaman kaybetmeden kaymaya başlıyoruz. Pist bakımından seçeneğimiz yok zaten. Bouchet ve Peyron pistlerinden kayarak öğlen yemeği yiyeceğimiz Plan Bouchet?ye iniyoruz. Bu iniş yaklaşık 1 km irtifa kat ettiğimiz bir yol oluyor, düz mesafeyi siz düşünün
Yemek için girdiğimiz ve maalesef ismini not almayı unuttuğumuz mekanda, yanımızda getirdiğimiz ufak sandviçlere ek olarak lahanalı ve karışık sebzeli domuz yahnisi olarak adlandırabileceğimiz bir fransız yemeği yiyoruz. Karel?den öğrendiğimize göre yerel bir yemek olan bu porsiyon bizi ziyadesiyle mest ediyor, sebzelerle birlikte uzun uzun haşlanmış kemikli domuz eti ağızda eriyebilecek kadar yumuşacık hale gelmiş ve tüm tabağa lezzetini bırakmış. Seçimimizden memnun şekilde yemeğimizi bitirip, yeterince dinlendiğimize kanaat getirerek tekrar kaymaya başlıyoruz.
Bundan sonraki tek hedefimiz apre-ski parti mekanı La Folie Deuce?e gitmek. Bunun için öncelikle Rosael liftine biniyor, ardından da Falaise, Lagopede ve Gentianepistlerini kayarak aşağıya sallanıyoruz. Bu son ikisi, pist haritasında mavi renkli olarak gösterilmelerine rağmen hiç de öyle değiller, sadece ufak bir kısmında düzlük var, geneli gayet keyifli bir iniş oluyor. Henüz Val Thorens kasabasına ulaşmış değiliz. Bunun için Cairn gondoluna biniyoruz. Girişi, Caron gondoluyla ortak. Binmek için girdiğimiz ufak bina bize resmen bir metro istasyonunu hatırlatıyor, ?şu bölgeye gitmek için bu lifte, şurası için şu lifte? şeklinde oklarla yönümüzü bulmamız kolaylaştırılmış
Cairn?den indiğimizde Val Thorens?dayız ama parti mekanına ulaşmak için binmemiz gereken Plein Sud telesiyejine ulaşmak için biraz kaymamız gerekiyor ve kasabanın ortasından geçen pisti, etraftaki binaları inceleye inceleye aşağı iniyoruz. Bindiğimiz bu telesiyejin rotası da bir hayli keyifli. Kasabanın en yoğun yerleşimli kısmının tam ortasından, tüm merkezi ayaklarımızın altında izleyerek tırmanıyoruz yukarıya. La Folie Deuce tam bu telesiyejin bitiminde, çoktan başlamış ve hareketlenmiş partiyi sandalyemizden seyrederek iniyoruz liftten. Ortam tıklım tıkış, içeri girmek, rahatça dans etmek bir hayli zor. Ama girmeden önce mataramızdan kafaya diktiğimiz viskinin de etkisiyle bu durum bizim için sorun olmuyor ve direk dalıyoruz ortama. Henüz girişte karşılaştığımız manzara ise şok edici. Adamın biri tam ortadaki masanın üstünde üzerinde sadece g-string olacak şekilde dans ediyor! Tam dansını bitirip leopar desenli içliğini çekmek üzereyken aşağıdan uzatılan bira sayesinde tekrar cıbıl haline geçiyor ve o buz gibi havada soğuk birayı kafasından aşağıya boca ediyor. Ağzımız açık seyrettiğimiz bu sahneyi videoya almayı akıl edemiyoruz maalesef.
Ortamdaki müzik şahane. Bir balkonda yer alan DJ?in önünde, elemanın teki tüm şarkıları canlı söylüyor ve millete sürekli gaz pompalıyor. Dört bir yandan sürekli patlatılan şampanya şişelerinin haddi hesabı yok. Mekandaki insan topluluğu da son derece genç ve kaliteli. Muhtemelen tatil dönemleri olduğu için İsveç?li gençlerin istilasına uğramış kasabada bu durumun etkisi parti mekanında da belli oluyor. Özellikle bekar erkeklerin dibini düşürecek güzellikteki kuzey Avrupa kızlarının yoğunluğu dikkat çekici.
Güzel müziğin etkisiyle bir saati aşkın takıldığımız La Folie Deuce?tan 16:30 gibi ayrılarak odalarımızın yolunu tutuyoruz. Birkaç köprü de kullanarak kasabanın içinden geçen Plein Sud isimli mavi pisti kat ederek apartman kapımızın önüne kadar kayabiliyoruz, bu gerçek bir keyif
Board’larımızı apartmanın girişindeki dolaplara koyduktan sonra odamıza çıkıyoruz. İlk günün yorgunluğu tam olarak üzerimize çökmüş durumda. Duşlardan sonra ve günün notlarını yazarken dün açtığımız şaraba devam ediyoruz.
Evdeki ilk akşam yemeği menümüzde ise tavuk, domatesli makarna ve şarap var. Ertesi gün kayacağımız pistlere bakarken bir yandan da yemeğimizi yiyoruz. Yemek sonrası ekiple telsiz ve whatsapp mesajları sonrası saat 23:00 gibi evin önündeki Malaysia Club?a gitmek üzere buluşmaya karar veriyoruz. O zamana kadar biraz kestirelim 23:00?e doğru uyandığımızda kulübün önünde 300 kişilik sıra olduğu rivayeti dolaşıyor. Kerem’ler önünden geçerken bir de kavgaya şahit olmuşlar. Dışarı çıksak mı çıkmasak mı diye neredeyse geceyarısına kadar düşündükten sonra kimsenin evdeki keyfinden sıyrılıp soğuk havada sıra beklemeyi veya alternatif mekan aramayı gözü yemiyor. Ve sıcak yataklarımıza geri dönüyoruz.
20 Ocak Pazartesi
Önceki geceki tembelliğimizden dolayı buluşma saatini 08:59 olarak belirlemiştik Biz de bu yüzden 07:45?te kalkıyoruz. Bu sabahki kahvaltımız jambonlu omlet, tomme de savoie peynir ve domates, yanında kahve, çay ve süt. Güzel bir kahvaltıyla başlayınca gün içindeki enerjimiz de yerinde oluyor.
Biz sözümüzü tutup 09:06?da buluşma noktasına gidiyoruz, ancak bütün grubun toplanması ve kaymaya başlamamız maalesef 09:45?i buluyor. En erken giden olarak boşuna acele etmiş olduğumuzu düşünüyoruz, bundan sonraki sabahlar piste yetişmek için koşturmayabiliriz.
Bugünün pist özeti: bol sis, sıfır güneş, minimum görüş seviyesi, dolayısıyla az ve keyifsiz kayış
Hava kötüyken Meribel?de kaymak makbulmüş, zira orası hem daha alçak hem de daha ağaçlıklı olduğu için rüzgardan vs. daha az etkilenirmiş diye bir tavsiye okuduğumuz için oraya yöneliyoruz. Plein Sud ve 3 Vallees 2 telesiyejlerini kullanarakCol de Chambre tepesine çıkıyoruz, buradan diğer tarafa kaymak Meribel?e yönelmek demek. Buradan sonra takip ettiğimiz pist, upuzun kırmızı Lac de Chambre pisti. Normal bir havada bayağı keyifli olabilecek bu pist, biz aşağı indikçe etkisini artıran garip sis/bulut yüzünden bize o kadar eğlenceli gelmiyor. Pistin sonunda iki seçeneğimiz var: İlki, mavi uzun ve ağaçların arasından geçen Ours pistini takip etmek, ki burası her ne kadar muhteşem bir atmosfer vadediyor olsa da düzlüklerle dolu olma riski var. İkincisi ise Plan des Mains telesiyejine binip, snowpark?ın solundan geçen Sittelle pistini takiben Martre pistini kullanarak Meribel Mottaret kasabasına inmek. İki seçenek de aynı yerde bitiyor olmasına rağmen, uzun kırmızı pistte yorulan ekip önce telesiyejie binmeyi tercih ettiği için ikinci seçenek kabul görüyor.
Kasabaya indikten sonra ise grup ikiye bölünüyor. Bir grup kasabada kalıp buradaki Big Airbag?de oynaşmayı tercih ederken, biz, Fatih, Kerem, Ahmet, Egemen, Mutluhan, Velihan, Efe ve Koray İ. Pac du Lac 1&2 telesiyejlerini kullanarak vadinin diğer yamacına tırmanmayı seçiyoruz. Biz bu iki telesiyeji birbirinden bağımsız zannettiğimiz için ilkinin bitişinde vagonlardan çıkıyoruz ama durumu çabuk sezen arkadaşlarımızın ?gir la geri gir? uyarıları eşliğinde vagonlara geri doluşuyoruz. Zira Pac du Lac 1?in bitişi sadece bir istasyon, ikincisine devam etmek istiyorsanız inmeden devam ediyorsunuz, metro misali
Neyse, bu ufak kırocan maceramızdan sonra Saulire tepesine ulaşıyoruz. Buradan tepenin diğer tarafına kayarak Courchevel?e gidilebiliyor, ama bizim bugün öyle bir niyetimiz olmadığı için Niverolle ve Aigle isimli kırmızı pistleri kayarak aynı kasabaya geri iniyoruz. Bu iki pistin uzunluğu gerçekten muazzam, ancak bugün peşimizi bırakmayan sisli kötü hava keyif almamızı oldukça engelliyor. Usta kayakçılar için bu inişlere paralel siyah pistler olduğunu belirtmekte fayda var.
Aşağı indikten sonra grubun kalanıyla buluşup Big Airbag?de takılmaya devam ediyoruz uzunca bir süre. Onur ve Koray İ. grubun en yetenekli boarder?ları olarak hünerlerini sergilerken diğerlerimiz bombalamadan ters Süpermen atlayışlarına kadar çeşitli doğaçlama stilleriyle ortamı şenlendiriyorlar.
Meribal Mottaret kasabası bayağı merkezi, dolayısıyla yemek için birçok seçenek var. Biz büyük grubumuzla sığabileceğimiz Côte Brune isimli a la carte bir restorona giriveriyoruz. Burada yemek yiyip dinlendikten sonra havanın da iyileşmediğini görerek dönüşe geçmeye karar veriyoruz. Bunun için önce Plattiers telesiyejini çıkıp ufak bir ara kayış yaptıktan sonra Cote Brune telesiyejine biniyoruz. Bunun inişinde ise kafalarımız biraz karışsa da Val Thorens levhaları yardımımıza yetişiyor, Chardons ve Plein Sud pistlerini kayarak mahallemize ulaşıyoruz. Bu noktadan sonra grubun büyük bir kısmı bizi hayal kırıklığına uğratarak, saat henüz 15:00 bile olmamışken odalarına yöneliyor. Bizse parti mekanımız La Folie Deuce?un yolunu tutuyoruz. Girişinde gurubun toplanmasını beklerken bize katılan sadece Mutluhan oluyor, kendisiyle keyifli bir muhabbet eşliğinde çikolata yiyip mataralarımızdaki viskileri yudumluyoruz. Yeterince demlendiğimize karar verdikten sonra mekana giriyoruz ve lezzetli müzik eşliğinde takılmaya başlıyoruz. Hemen arkamızdan Karel ve beraberindeki Akbank ekibinin girdiğini görüyoruz. Karel bizle takılırken diğerleri ayrı yöne gidiyor. Zaten 16:00?yı geçerekten mekandan ayrılmaya niyetlendiğimizde Akbank ekibinin keyfinin yerinde olduğunu görüyor ve kendilerine dokunmadan kaçıyoruz. Kafalarımız çakırkeyif vaziyette odamıza kadar kaymak acayip keyifli oluyor. After-ski partilerin güzel yanlarından birinin de bu olduğuna karar veriyoruz

Odaya vardığımızda Duygu duşa girerken Koray da bir kısım market alışverişi için dışarı çıkıyor. Bu sefer kasaba merkezindeki Sherpa?yı denemek uğruna birazcık daha uzağa yürüyor ama sonuç memnuniyet verici. Burası Spar?a göre daha kaliteli ve çeşitli malzeme sunuyor ve üstüne üstlük fiyatları da aynı veya daha ucuz. O yüzden bundan sonraki alışverişlerimizi buradan yapmaya karar veriyoruz.
Akşam yemeğinde domatesli makarnanın kalanına Koray?ın marketten taze aldığı kıymayı kavurup sos yapıyoruz. Fakat yemek öncesi cips ve şarap keyfini biraz uzun tutmuş olacağız ki, makarnayı yine bitiremiyoruz. Yemekte içtiğimiz Bourgogne Pinot Noir şarabını önceki kadar beğenmiyoruz.

Yeri gelmişken tatilimiz boyunca içip beğendiğimiz şarapları da yazalım:
Chateau Dupeyrat Plouget Cotes-de-Burg
Gariottin Malbec
Domaine Terre Ardente Fitou
Hatta sonradan şarap seçiminde şöyle bir taktik öğreniyoruz arkadaşlardan. Etiketinde şarabın ait olduğu bölgenin haritası bulunuyorsa o şişe yüksek ihtimalle başarılı çıkıyormuş. Bundan sonraki seçimlerimizde bu yöntemi denemek üzere notumuzu alıyoruz Ha bir de unutmadan, odanızda tirbüşon bulunmama ihtimaline karşılık kendizinkini yanınızda götürmeyi unutmayın.

Bugün yemek sonrası dışarıya çıkabilmek için uyumamakta direniyoruz, hem de şaraba rağmen. Kitaplarımızı okuyup sıcak odada mayışıyoruz. Derken Fatih’lerin de çıkma niyetinde olduğunu öğrenip önce onların evine, şarabımızın son kadehlerini elimize alarak uğruyoruz. 4 kişilik ev oldukça zevkli şekilde döşenmiş. Bizimkine kıyasla büyük ve yaşam alanı daha fazla. Beyhan’la Özay da ordalar zaten, hep birlikte 1 şişe daha şarap ve muhabbet sonrası Kerem’lerin Le Monde Bar?da oldukları haberini alıp dışarıya çıkıyoruz. Burası ilk akşam gittiğimiz Steak Club?ın hemen yanında. İçerisi oldukça kalabalık, müzikler güzel. Ekibin büyük kısmı toplanmış durumda. Efe ve Karel, Yeliz, Mahinur ve Onur, Gülşah, Burak, Fatih, Beyhan, Özay, Kerem, Mutluhan ve Koray İ., Gönül ve Güzide. Neredeyse 2 saate yakın eğlenceli vakit geçiriyoruz Le Monde?de. Saat 00:00 gibi biz eve dönmeye karar veriyoruz. Çıktığımızda hava biraz daha soğumuş. Çevredeki barlara da bakınarak eve doğru giderken arkamızdan Kerem’lerin de çıktığını görüyoruz. Dolaşa dolaşa evlere dağılıyoruz.

21 Ocak Salı
Bu sabah da toplaşmamız ve yola koyulmamız neredeyse 10:00?u buluyor. Burak, Gülşah, Ahmet, Egemen ve Velihan yorgunluk bahanesiyle bize katılmıyorlar şimdilik. Val Thorens kasabamızda hava açık, ancak bazı tepelere sis inmiş olduğunu görüyoruz. Daha açık gözüken kuzey tarafına (haritaya göre sol tarafa) yönelmeye karar veriyoruz. Cairn pistini Boismint telesiyejine kadar kayıp buradan çıkıyoruz. Hava biraz sislense de hala yeterince iyi. Boismint pistinden aynı lifte inip tekrar çıkıyor, bu sefer Haute Combe, Boulaverd du Telepherique ve Gentiane pistlerini kayarak Caron liftine iniyoruz. Kaydığımız pistlerin büyük kısmı güneş altında olduğu için pek keyifli bir iniş oluyor

Bundan sonraki hedefimiz ise ünlü Cime Caron tepesi. Aşağıdan baktığımızda kocaman bir bulut gözüküyor ama aradaki ufak açıklıklardan görüyoruz ki tepenin zirvesi güneş alıyor, demek ki aradaki bulut çok ince. O yüzden çıkmaya karar veriyoruz. Bunun için Caron ve Cime Caron liftlerini kullanıyoruz. Cime Caron devasa bir teleferik. Aynı anda 150 kişi alabiliyor. Zaten içine metrobüs misali doluşuyor insanlar resmen, tıkış tıkış bir çıkış oluyor ve etrafı seyredemiyorsunuz pek. Ama indiğinizde karşılaştığınız manzara akıllara ziyan! Tepe, etrafınızı 360 derece görebileceğiniz kadar yüksek ve sıra sıra Alpler ayaklarınızın altında. Hele bizim çıktığımız sırada altımızda bulunan bulutlar sayesinde büyülü bir görüntü oluşmuş. Muhteşem fotoğrafları için yazının sonundaki galeriye göz atmadan geçmeyin
Burada yarım saati geçkin fotoğraf ve video çekimiyle meşgul oluyoruz. Yolda istemeyerek bizden ayrılmış olan Kerem, Onur ve Koray?ı bekliyoruz biz ve Sarıkaya ailesi. Onlar da geldikten sonra kaymaya başlıyoruz birlikte.

İlk olarak Col de l?Audzin isimli kırmızı pistten kayıyoruz. Bu uzun pist güneşin altında gerçekten keyifli. Ama yol boyunca gördüğümüz sayısız off-piste olanağı ağzımızı sulandırmıyor değil. Bu yüzden Cime Caron?den hemen tekrar çıkıp bu sefer biz erkekler olarak ayrılıp Combe de Caron isimli siyah piste ve ondan dallanan farklı pist dışı rotalara dalıveriyoruz, kızlar ise tekrar bir önceki pistten kayıyorlar. Bu kayışımız keyifli olduğu kadar yorucu da oluyor ve bu sefer öğle yemeği için ara vermek üzere 3. kez Cime Caron?dan çıkıyoruz. Zirvede hava hala güneşli, manzara hala süper. Yanında sandviçlerini getirenlere yemeğini restorandan alanlar da katılıyor ve dışarıda açık havada keyifli bir şekilde piknik yapıyoruz topluca.

Güneşli havanın da etkisiyle kimsenin erken dönmeye veya partiye vs. gitme niyeti yok, herkes son ana kadar kaymak istiyor. Bu sefer farklı bir yamaca gitmek üzere hep birlikteCombe de Rosael isimli siyah pistten kaymaya başlıyoruz. Hemen herkes için zorlayıcı bir kayış oluyor, özellikle kızlar bayağı temkinli davranmak zorunda kalıyor. Bu arada Kerem, Koray İ., Onur ve Efe ekipten ayrılarak sapa gözüken bir yamaçta pist dışına çıkıyorlar. Bizse pisti tamamlayıp Peyron telesiyejinin dibine varıyor, bunu takiben ilk gün yaptığımız gibi Bouchet telesiyejini de kullanarak en tepeye çıkıyoruz. Bu sefer değişiklik olsun diye ikinci seçeneği kullanarak Coraia pistine giriyoruz. Kızlar yorgunluğun da etkisiyle tıngır mıngır normal pistten inerken biz erkekler (ben, Fatih, Sarp ve Mutluhan) bulabildiğimiz her off-piste?e giriyoruz ve aşağı inene kadar iflahımız kesiliyor resmen. Yolumuz Peyron pistiyle devam ediyor ve bu sefer Rosael telesiyejine yöneliyoruz. Bunun sandalyelerine bindiğimiz sırada telsiz konuşmalarından anladığımız kadarıyla bizden ayrılan ekibin durumunun pek iç açıcı olmadığını anlıyoruz. Efe?nin anonsu aynen şu şekilde: ?Kerem, boardları çıkarın ve yürüyün, başka türlü çıkamazsınız!? Sahneyi gözümüzün önünde canlandırmak pek zor olmuyor. Ekibe öncülük eden Efe kayakları ve tecrübesi sayesinde bol karda düze çıkmış bir şekilde, ama arkasındaki board?cular saplanıp kalmışlar kara. Zaten sonradan öğrendiğimize göre, yaklaşık 1,5 saat boyunca yürüyerek iki tepe aşmak zorunda kalmışlar! Fazla maceraperestliğin getirilerinden biri

Bizse Falaise ve Gentiane pistlerini inerek bizi kasabamız geri götürecek Cairn liftine ulaşıyoruz. Bu sırada önünden geçtiğimiz 1-2 telesiyejin kapılarının kapandığını görerek günü gerçekten sonuna kadar kullandığımızı anlıyor, Cairn kapanmadan yetiştiğimize memnun oluyoruz, kendisinin kapanma saati 16:45, bizse bundan sadece 20 dakika önce oraya varıyoruz. Cairn?den indikten sonra odamızın olduğu bölgeye bir 15 dakikalık yürüme mesafesi var. Aslında başka bir telesiyejle biraz yükselip sonrasında eve kadar kayarak gitmemiz mümkün ama bacak kaslarımız artık isyanlarda, bu seçeneği kesin ve net bir şekilde reddediyorlar. O yüzden kah board?larımızın üzerinde kızak yaparak, kah bulduğumuz değişik asansörleri kullanıp kah da yürüyerek odamıza varıyoruz.
Biz hemen odamıza girmek yerine, board?larımızı apartmanın zeminindeki kayak odasına bırakıp dışarıdaki güzelim kokuya tav olarak soluğu bir waffle?cıda alıyoruz. Nutellalı muzlu waffle?ı afiyetle mideye indirdikten sonra sokağımızdaki mağazaları geziyor, bu sırada hatıralık magnet ve tabağımızı alıyoruz.
Odaya döndüğümüzde saat 18:00?e yaklaşıyor. Bugün bol eforlu, deli dolu bir kayma günüydü. Yorgunluğu da eve girer girmez anlaşılıyor. Duygu yatağa doğru koşarken, Koray daha azimli çıkıp duşa giriyor. Duşlar sonrasında sıra yine büyük bir keyif olan akşam yemeğini hazırlamaya geldi. Bu akşam tam bir Fransız menümüz var: Raclettepeyniri, şarap ve bolognese soslu makarnamızın dünden kalanı. Odamızda bulunan pek çok elektrikli aletten bir tanesi de raclette makinesi. 6 tane küçük peynir bölmesi olan üstten ısıtmalı bu makinanın, üstüne de peynirler erirken ısınmak üzere ekmek koymak mümkün. 1-2 acemilik denemesinden sonra peynirin tamamen eriyip hatta biraz da kızarmasını sağlayacak bir kıvamda pişirmeyi çözüyoruz. Bir yandan makarnamızı bitirip, diğer yandan makinanın üzerinde ısınmış ekmeğimizle raclette?lerimizin tadını çıkarıyoruz.

Saat 22:00 gibi kimseden ses çıkmasa da akşamı değerlendirmek adına birer bira içmeye çıkmaya karar veriyoruz. Val Thorens sokakları Val D?iseredeki gibi ışıl ışıl bir masal kasabasını andırmıyor maalesef. Daha karanlık, az ışıklı ve dağınık.. Barlar sokağına çıkıp bira içeceğimiz yere karar vermeye çalışıyoruz. The Frog, ?The Highest Bar in Europe??a kapısından başımızı uzattığımızda 10 dk sonra canlı müzik başlayacağını öğreniyor ve hemen içeriye yerleşiyoruz.

Canlı müziği beklerken barda biralarımızı yudumluyoruz. Murphy?s deniyoruz ama bir Guiness değil maalesef. Bir yandan biralarımızı içerken bir yandan da barda kendince çok eğlenen barmenleri izliyoruz. Boş barda eğlence havası yaratmak için abartılı danslar ederek eğlenmeleri görülmeye değer Müzik başladığında alternatif rock çalan The Dirty Pigeons isimli İngiliz grup oldukça keyifli şarkılarla açılış yapıyor. Biralarımızın bitmesine yakın, grubun çaldığı tarafa doğru yerimizi değiştiriyoruz. Bar yavaş yavaş dolmaya başlıyor. Yine genç üniversiteli grupların doldurduğu ortamda çılgın gençlerimiz eğlenmeye devam ediyorlar. Derken The Frog Challenge için müzik duruyor. Barın üzerindeki tahtada okuduğumuz kadarı ile biliyoruz: ince uzun bir deney tüpünü andıran bira bardağını (en az 1 lt kapasiteli) 45 saniyede içene bedava bira, 30 saniyede içene bütün gece bedava bira vaadediyor. Rekorun sahibi ise 10,7 saniyede bu bardağı bitirmiş! Sahneye gelen yarışma bardağı ağzımızı açık bırakıyor. En az 1 litre derinliğinde bu bardağı deneyen arkadaş maalesef bitirmeyi başaramıyor. Ondan sonra başka kimse denemeye gönüllü olmuyor tabi ki
Canlı müzik reklamımıza dayanamayan Gülşah, Fatih ve Ahmet katılıyorlar bize saat 23.00 gibi. Gençlerin çılgın dansları arasında müziğimizi dinleyip keyifli bir akşam geçiriyoruz. Hatta 2 güzel üniversiteli kızın bizi kendi aralarına katma çabasını da geri çevirmeyerek biz de bir süre aralarına karışıyoruz. Müzik saat 01:00 gibi bitiyor. Biz de evlerimize yollanıp kalan vaktimizde kesintisiz bir uykuya dalıyoruz.